22 Haziran 2008 Pazar

*KENDİNİ YOK SAY *
--------------------Yavuz'a---------

dünyanın bütün nehirlerini say şimdi
sonra kendini yok say
taşların altına yuvalanan karıncaları
gökyüzünü say
bütün denizlerini
balıklarını
kuşlarını say

bütün güzel dediğin şeyleri
dünyanın en güzel şehirlerini
en güzel kadınlarını
bildiğin en uzak yerleri
afrikanın göllerini
gözlerinin eremediği

bütün beklentilerini say şimdi
çocukluğundan giydiğin
yıkanmamış, ilk gün gibi duran
eskimeyen gözleri
yolunda kan akıttığın çölleri
dizlerindeki yaraları
yuvarlandığın kuyuları
atladığın hendekleri

bütün bırakılmışlıkları say şimdi
ardından ağlamaları
pişmanlığın zor dayanılan kırılganlığını
kaçtığın şehirleri
gizlendiğin oyukları
duvar taşlarındaki terleri
mermi izlerini sırtındaki

bütün hatırladıklarını say şimdi
dizilişlerini birer birer karşına
seçemediğin kaderin gibi olanlarını
kimsenin bilmediği, senin için
vazgeçilmez olanları
adına hala bir gül sakladıklarını
hala suyunu verdiğini

sonra kendini yok say.

Akın GÜRE

18 Haziran 2008 Çarşamba

Kavuşmak

Ne esen rüzgar,Foça'dan gelip yüzüme vuran,
Ne gecenin ışıkları sahilde,
Ne gezdiğimiz yerler Urla'da,
Ne dinlediğimiz şarkılar elele,evimizde,
Hani ne o "bak yine geri geldim"nerde...
Ne altında imzan duran yaptığın çömlek,
Ne mavi gökyüzü ortaklaşa soluduğumuz;
İçtiğimiz su;
Ne yediğimiz yemekler,aynısını yesem de!;
Ne hani o her yemekten sonra yaptığın kahveler;

Ne cüzdanımdan her açtığımda bana bakan resmin;
Ne ördüğün damalı kazak;soğukta tyitreyip, giymeğe kıyamadığım,
Ne yolladığın Bodrum zeytinyağı;
Ne zeytinler, yiyemediğim;
Olduğu gibi kavanozlarda şimdi,
Aşkım gibi;
Sanki hep taze kalacaklar...

Ah sevglim her gece,
ve
Her sabah nefesinin kokusunu duyamamak....
Kulaklarımın sesine hasretini şarkılarla bastırmaya çalışmak...

Ne dualarım;her gece yeni kelimeler aradığım;

Ve
Ah; son çare:
Ne de Tanrım!,
Aşkını içimde dikene çeviren Rabbim...

Seni bana getirmedi Sevgilim....

Getirmiyor...

Ama vefalıdır;
ah güzelim ölüm; nerdesin?
Hani sözümüz vardı,onunla,duymamış mıydın yoksa?
Nerdesin?
Bizden duyduğunu unuttun mu?
Son umudun kaldığı yerdesin artık!
Artık sev; kırmadan beni;
Üzmekten yorulup;
sonsuzluğu yakın ediver birden;
Çok şükür Tanrım;kavuşuyorum artık dediğim gün;

Foça da bulutsuz bir mavi gökyüzü vakti;
Fatih Camisinin minaresinden bir öğle selası ile
Beni sana kavuşturacak güzelim ölüm,
Sonunda;
Sessiz ve olanca dürüstlüğü ile hem de,
Çok şükür
Aşkım ve ben;
Merhaba sevgilim sonsuza dek Taşkule de...

Hasret

Sevgilim,
Nerdesin?

12 Haziran 2008 Perşembe

BAK İŞTE

Her dışarıya çıktığımda,
Evimi özlüyorum,
Sen olmadan
Sen dolu evimi...

4 Mayıs 2008 Pazar

RÜZGAR

Nasıl da yosun kokuyorsun,
Denizlerin üzerinden gelip,
İskele'de yüzüme çarpan rüzgar,
Bana Foça'nın kokusunu mu getirdin yoksa,
Böyle buram buram,
Bak yine bir gün bitiyor Urla'da...

1 Nisan 2008 Salı

Çömlekçi
















Ölmek vardı Çömlekçi köyünde;
Uzun sürmeyen bir hastalığın ardından;
Sessiz sedasız göçüp gitmek,
Öyle gazete sayfalarında manşet olmadan,
Televizyonlarda en ard haberlere bile girmeden
Ölmek vardı...

Toprak çatlağı eller ne kadar yakışır toprağa verirken,
Yürekle dokunmuş bir halıya sarılmış bedeni.
Son kez ne zaman gördün burasını?
Etrafta mantar toplarken mi?
Yoksa adsız bir köylüyü
Onun bu küçük köye sığmış,
Koca dünyasıyla birlikte gömerken mi...
Mis kokulu taze mersin dalları üzerinde,
Sahtekar söylemler olmadan işte,olduğunca doğal;
Tek Ercüment hoca Kuran okusaydı da;
Ve bir kaç kişi sessizce gözlerinde donan yaşlarla....
Bir şeyler söyleselerdi;
İçlerinden geçirdikleri kelimeler ise,
Sadece onun için yaşadı olabilseydi....
Oysa; bir zerre olabilip
Sessizce süzülerek,
Olamadın onunla birlikte;
Hatta,
Sevgilinin ayağında ki toz bile!

Ölemedi buralarda;
Ama hep onun için yaşadı deseler şimdi...
Bilmezler ki Çömlekçi değil;
Sadece Foça Taşkule'de bekler seni ölüm,
kavuşmanın tek yoludur,
Bu rüzgarın başındaki eski anıt!;
Çünkü aldığı bir söz vardır ta eskiden kalan
Bütün verilen sözler tutulmasa da,
Tutulacak tek söz kalmıştır geriye!.

Taşkule dolu; dolu da sessiz;
Asırların yorgunluğu üzerinde,
Binlerce sevgili geçer gider de önünden,
bilemezler seni;
Sadece ellerinde sevgilinin elleri vardır...
Sadece sevgidir diledikleri;
Giderek sevgi dolar evren daha da fazlaca.

Sonsuzluğa karışır her şey!.
Hatta nefretler bile;
Ama bizler;
Bilemedik sevgilerde doğduğumuzu;
sevgilerde öldüğümüzü...
Sevgilerde yüceldiğimizi bilemedik!
Yaban ellerde kaldık da;
Çömlekçi köyünde ölemedik,
Çok yazık;
Yazık bu;
Ne sen, ne de ben bilemedik;

Orada açmaya çalışan çiçekler;
Boşuna beklerler;
Bilemezler; üzerlerimizde açacak çiçekler;
İkimizin;
Ancak Foça'da,
Batan bir güneşin ardından,
Mavi Foça Göğünün kızıla döndüğü;
Ve serin bir imbatın; tenleri ürperttiği
Akşama hazırlanan o biberli evde değil;
Ama işte tam o zaman;
Taşkule'de
Belki yine böyle bir bahar vakti
O sarı çiçekler olacaktır...















Yavuz Peker
Urla
22:39 01.04.2008

21 Şubat 2008 Perşembe

TAKVİMLERDEN HABERİN YOK MU?

Öyle yaşadıklarımız vardır ki;onların ne kadar güzellikle dolu olduğunu ancak yıllar sonra anlarız...

10 Şubat 2008 Pazar

ANLAT


Bir kez daha anlat bana,
Öğretmeninin seni nasıl ağlattığını,
Ne kadar korkuttuğunu çocuk yüreğini,
Bağarası'ndaki dereye bakıp,
Küçük bebek aradığını anlat...
Dışarıda yağmur yağsın,en iyisi kar
Şöyle lapa lapa,
Teneke bir soba olsun,
dışı kıpkırmızı kesilmiş,
Çıtır çıtır yansın...
Sen mutfağa git,birer kahve yapmaya,
Oturalım sedire,
Ördüğün perdeyi aralayıp
Eski tahta pencereden
yağan kara bakalım,
Mehmet Efendi'nin asırlık İstanbul kahvesini yudumlarken,
Bir sigara yak,taa o eskilerden kokan.
Bana bir şeyler anlat,
Durmadan.

Ve bana aşkımızı anlat
Uzak bir Anadolu kasabasında.

Yavuz Peker
11:55 10.02.2008
URLA


7 Şubat 2008 Perşembe

Bir Veda


Bir gece vakti Milas'ta
Sen evindesin,
Ben bir yolcu Oradan geçen.
Bir sigara içimliği yol var aramızda yalnızca,
Bir motor sesi geldi kulağına belki de,
O yoldan geçen herhangi bir kamyondu..

Bu kadar soğuk olmadı buralar hiç
Bu kadar sessiz de olmadı Milas.


Urla beni sevdi senden sonra,
Girit'li kamyoncu
Beni misafir eden bu şehirden
73 model emektar bir Bedford'la
Boş kasa giderken Karaova'ya,
Sessiz kaldık,
Motor sesi yırtarken karanlık geceyi

Yılların ötesinden yollar gelir önüme
Hiç bir şey söylemedim;
Kısa bir gönül hikayesi mi bitti?
Dilim tutuk,kalbim buruk,

Aynı havayı soluduk senle O gece,
Hem de iki kez...
Bir giderken,
Bir de dönerken.
Sor istersen,Milas bunu gördü
İnsanlar evlerine giderken,
Ben dağılmış evlerime gidiyordum,
Ağlayan evlerim.
Yağmalamışlar hoyratça,
Ama,hatıraları nasıl da saklamışlardı inadına...
Hani Dede Toprakları?
Hani taa Kütahya'dan getirdiklerimiz,
Hani taa Avanos'tan gelip
Kullanmaya kıyamadığım kırmızı toprak!
Çamurmuş; o yüzden atılmış çöpe hepsi.
Gözlerim asıl Foça Karası'nı aradı...
Yok...yoktu yerinde,
Soramadım korkudan....O da mı çöpe atıldı?
Son kalanlar da bindi tahta kasaya

Sen uyurken Geçtim Milas tan yine,
Üzerine oturduğun koltukların,
Ördüğün perdelerin,
Yemek yediğimiz tabaklarla,
Hatta başını koyduğun,
Hala sen kokan yastıklarla...

Milas beni gördü yeniden
Şaşırdı mı bilmem
İnandı mı bilmem,
Yalnızlığım yüzüme vurulduğunda,

Asırlardır ne aşklar yaşandı burada oysa,

Milas donmuş soğuktan bu gece...

Elveda Milas,
Elveda pazaryerindeki dönerci,
Gümüşkesen,Yahudi Mezarlığı,
Beçin Kalesi
Elveda Ahmet Gazi,
Göklere açılıp dua eden eller,
Elveda tüm hatıralar

Sen binlerce yıllık isminle,
Daha çok yaşa Milas,
Sessizce el salladım sana
Foça'daki Taşkule'ye doğru giderken...

Yavuz Peker
15:29 07.02.2008
URLA

26 Ocak 2008 Cumartesi

Değişmeyen

Hiç değişmeden kalabilir mi insan?
Ben öyleyim senli yerlerde
Sen şimdi o seslerden uzak!
Eminim hiç de işitmedin onları
Ve görmedin beni
Pink Floyd'un bu albümünde
Hiç değişmeyen notayım...

THEANGELA

Senin görmediğin yerlerden biri idi
Geçende güç bela gittik dostlarla
Adı THEANGELA imiş,sonra öğrendim.
Halikarnas balıkçısı bahseder.

Hep aynı sahne gördüğüm
Sonsuz karelerden biri de diğerleri gibi
Küçük kızlarım çimenlerde koşuyor,
Sen piknik hazırlığındasın.

THEANGELA 'da insanlar
Neler yaşadılar da- şimdi yoklar

Sen de yoksun

"O kadar yoksun ki
Var olduğun kadar"

8.05.1997
Çömlekçi Köyü
Bodrum

YAŞAMAK

Gecelerin soğukluğu,
Çiçeklerin solgunluğu,
Ölü kuşlar yollarda,
Sonsuz sandığın keder de çekilir,
Mezardaki kemikler,
Sevgilinin kemikleri olsa da
Yaşarsın...

Bir sıcaklık,
Sığınacak bir kuytu ararsın
Hatta gülebilirisn,şüphen olmasın
Oyuncakların elinden alınmış olsa da...

Ama ne kadar koyversen de ipleri,
O eski ruh hep kapındadır
Ellerinde çocukların elleri
Yaralı,
Baştan ayağa kanlı beyaz elbisesiyle...
Haksızlığın en acımasızını
Kaderin elinden almış uzanarak
Eski bir Tanrıça gibi
Yeni yaşam emrini

Sen yine yaşarsın da,
Düşündüğün bu değildir yaşamak
Oysa dur,tam merkezindesin hayatın

Söyle bana sarı çiçek
Yalnızlık mı bu; yoksa yaşam mı...

8.05.1997
Bodrum

13 Ocak 2008 Pazar

AYRILIK

İstanbul çiçek bahçesi olmuş görmeliydin,
Kırmızı laleler yeşilin içinde,
Bir de Foça karası yaprağı
Bir kök bari olaydı bir yerlerde,
Yaprakları gözlerinin rengi...

Ellerim, ellerim yanımda değil,
Neredeler,neden bir işe yaramıyorlar
Kulaklarım sesleri duymuyor
Gözlerim baktığı kadar kör,

Halime ağlamıştın ilk buluşmamızda,
Aşkın acısı yakarken beni
Yaralarımı sarıp
Yaşama sevinci vermiş,
Sonra aşkın en güzelini sunmuştun...

Yüreğinle açardın güzelim börekleri,
Cunda bamyası hiç kalırdı senin yaptığının yanında,
Mis gibi ekmekler yapardın yoğurup hamuru.
Çamaşırlarım sen gibi kokar, pırıl pırıl parlardı,
Tertemiz beyaz çarşaflarda
Uykunun en güzelini uyurdum.
Serdiğin çarşaflar, hep beyazdı,
Bana taa başta söylediğin temiz beyaz çarşaf...

Bazan doyasıya et isterdin,
Ama çoğu zaman şükrederdin bir tas çorbaya,
Sana her sabah sıcacık ekmekler getirirken,
Bir bakışın, bir sözün beni nerelere götürürdü;
Bana mis kokulum derdin,
Hem kocamsın hem hocamsın derdin,
Sensiz bir hiçim, beni bırakma derdin...
Canım demediğin saat mi vardı...

Bağırdım çağırdım, çırpındım
Seni kendinden daha çok sevdim,
Öl dersen ölürdüm de,git dersen gitmezdim...
Her anın değeri çok büyüktü
Sensiz geçecek günün ne değeri olurdu?
Yaptığım herşey bizim içindi,
Yaptığım herşey, ama herşey senin içindi.

Bahçemizdeki Foça karasına iyi bak,
Ve eğer bir gün olur da
Beni uğurladığın, ve herşeyin yarım kaldığı,
O çok sevdiğin evden ayrılırsan,
Bir kez boyadığım kapılara bak,
Ve de Ona git,Foça karasına,
Bunu o dikmişti de,sök onu,
Onu sök, aynı kalbim gibi,
Al yanında götür
Düşmesin sakın hoyrat ele.

Ören de sahil yolu bensiz değil;
Olur ya gidersen, belki anarsın diye beni,
Yanındayım arama;seslensen cevap veririm inan,
Hangi anım sensiz geçer ki?
Hani yağmur nasıl sağanak yağmıştı,
Ve akşam alacakaranlıkta,
anılarla dolu evimizdeydik...

Yürüyüşüne kurban olduğum,
Ege kokulu yarim,
Saçların Ege kıvrımı;
Gözlerin, ah, o beni vuran kınalı yeşil gözlerin,
Endamına yandığım,

Yaşamaya doyamadığım,
O incecik sesinle duygulu şarkılar söylerdin,
Saçlarımı kesip düzeltirken bir pazar günü...

Sen benim karımdın, ama daha çok sevgilim
İki dakika vaktini bensiz geçirdiğinde
Özlediğimden sitem ettiğim,
Kıyametler kopardığım,
Yokluğuna kahrolduğum,
Varlığında kendimi bulduğum,
Hastalandığımda ilacım suyum,
Gecelerimin güneşi,
Gündüzlerimin serinliği
Adı güzel, kendi güzel kınalı sevgilim.

Senin için durup senin için dirilmiş,
Kan acısı dolu hasta yüreğim hala atıyorsa eğer,
İmbat tenimizi ürpertirken
Kıpkızıl bir akşam vaktinde ansızın
Tekrar ellerini tutacağım umudunda olduğundan atıyor...

Hani o biberli Evimizde,
Taptaze bir marul doğramışsın,
Bana Foça balıkları kızartırken
Bulmalıydım kendimi..
Bir gün elbet gideceksin Foça ya
Ve Bafa da tünelden geçerken,
Yalnızım sanma,
Elerin boş kalmayacak;
Gözlerinde yaşlar donmuş olsa da,
Elim yine elimde olacak inan.

İstanbul lale bahçesi olmuş,
Yolda belde, her yerde
Sen, sen aynı ismin gibi gönlümde,
Bir de Foça Karası olaydı ne olur?
Taş gibi olmuş yüreğim nasıl hala atar?
Baksana ey Canım İstanbul,
Lalelerin yüreğimden mi biter?
Böyle kan rengi kıpkırmızı...

Şarkılar neyi söyler,
Hadi şimdi de sen söyle bir tanem,
Duydum ki unutmuşsun…

Ve bir akşam vakti Karaova da güneş batarken,
Anlamadım nasıl oldu, ne oldu,
Birden uğurladın beni,
Seni sevdim diyerek ağladın...
Gitme, sensiz yapamam,
Erkeğimsin,evimin direğisin
Demeni beklerken ben;
Kolların sessizce çözülüverdi,
Tekerlekler bu kez beni götürüyordu,
Uzaklaştırıyordu,
Her zaman kınalımla neşeyle girdiğim kapının önünden,
Şaşkın ve bir heykel taşlığında uzaklaşıyordum.

Gözlerim donmuştu,ardıma bakamadım,
Arabanın camından sana son kez
El sallayamadım,
Ayrılık saatiymiş,
Sana son sarılışım, son görüşümmüş,
Bilemedim,

Gözlerim görmez oldu...
Siyaha boyanmış bir İstanbul gecesi sarıverdi beni ansızın.

Sevgilim,
Şimdi al benim sensiz ve soğuk tenimi sessizce
Götür koy Bozdağlar da
ceviz topladığımız ağacın altına.
Ve bir Fatiha oku ölen sevgililere...

Yavuz Peker
23:20 11.04.2007
İstanbul