13 Ocak 2008 Pazar

AYRILIK

İstanbul çiçek bahçesi olmuş görmeliydin,
Kırmızı laleler yeşilin içinde,
Bir de Foça karası yaprağı
Bir kök bari olaydı bir yerlerde,
Yaprakları gözlerinin rengi...

Ellerim, ellerim yanımda değil,
Neredeler,neden bir işe yaramıyorlar
Kulaklarım sesleri duymuyor
Gözlerim baktığı kadar kör,

Halime ağlamıştın ilk buluşmamızda,
Aşkın acısı yakarken beni
Yaralarımı sarıp
Yaşama sevinci vermiş,
Sonra aşkın en güzelini sunmuştun...

Yüreğinle açardın güzelim börekleri,
Cunda bamyası hiç kalırdı senin yaptığının yanında,
Mis gibi ekmekler yapardın yoğurup hamuru.
Çamaşırlarım sen gibi kokar, pırıl pırıl parlardı,
Tertemiz beyaz çarşaflarda
Uykunun en güzelini uyurdum.
Serdiğin çarşaflar, hep beyazdı,
Bana taa başta söylediğin temiz beyaz çarşaf...

Bazan doyasıya et isterdin,
Ama çoğu zaman şükrederdin bir tas çorbaya,
Sana her sabah sıcacık ekmekler getirirken,
Bir bakışın, bir sözün beni nerelere götürürdü;
Bana mis kokulum derdin,
Hem kocamsın hem hocamsın derdin,
Sensiz bir hiçim, beni bırakma derdin...
Canım demediğin saat mi vardı...

Bağırdım çağırdım, çırpındım
Seni kendinden daha çok sevdim,
Öl dersen ölürdüm de,git dersen gitmezdim...
Her anın değeri çok büyüktü
Sensiz geçecek günün ne değeri olurdu?
Yaptığım herşey bizim içindi,
Yaptığım herşey, ama herşey senin içindi.

Bahçemizdeki Foça karasına iyi bak,
Ve eğer bir gün olur da
Beni uğurladığın, ve herşeyin yarım kaldığı,
O çok sevdiğin evden ayrılırsan,
Bir kez boyadığım kapılara bak,
Ve de Ona git,Foça karasına,
Bunu o dikmişti de,sök onu,
Onu sök, aynı kalbim gibi,
Al yanında götür
Düşmesin sakın hoyrat ele.

Ören de sahil yolu bensiz değil;
Olur ya gidersen, belki anarsın diye beni,
Yanındayım arama;seslensen cevap veririm inan,
Hangi anım sensiz geçer ki?
Hani yağmur nasıl sağanak yağmıştı,
Ve akşam alacakaranlıkta,
anılarla dolu evimizdeydik...

Yürüyüşüne kurban olduğum,
Ege kokulu yarim,
Saçların Ege kıvrımı;
Gözlerin, ah, o beni vuran kınalı yeşil gözlerin,
Endamına yandığım,

Yaşamaya doyamadığım,
O incecik sesinle duygulu şarkılar söylerdin,
Saçlarımı kesip düzeltirken bir pazar günü...

Sen benim karımdın, ama daha çok sevgilim
İki dakika vaktini bensiz geçirdiğinde
Özlediğimden sitem ettiğim,
Kıyametler kopardığım,
Yokluğuna kahrolduğum,
Varlığında kendimi bulduğum,
Hastalandığımda ilacım suyum,
Gecelerimin güneşi,
Gündüzlerimin serinliği
Adı güzel, kendi güzel kınalı sevgilim.

Senin için durup senin için dirilmiş,
Kan acısı dolu hasta yüreğim hala atıyorsa eğer,
İmbat tenimizi ürpertirken
Kıpkızıl bir akşam vaktinde ansızın
Tekrar ellerini tutacağım umudunda olduğundan atıyor...

Hani o biberli Evimizde,
Taptaze bir marul doğramışsın,
Bana Foça balıkları kızartırken
Bulmalıydım kendimi..
Bir gün elbet gideceksin Foça ya
Ve Bafa da tünelden geçerken,
Yalnızım sanma,
Elerin boş kalmayacak;
Gözlerinde yaşlar donmuş olsa da,
Elim yine elimde olacak inan.

İstanbul lale bahçesi olmuş,
Yolda belde, her yerde
Sen, sen aynı ismin gibi gönlümde,
Bir de Foça Karası olaydı ne olur?
Taş gibi olmuş yüreğim nasıl hala atar?
Baksana ey Canım İstanbul,
Lalelerin yüreğimden mi biter?
Böyle kan rengi kıpkırmızı...

Şarkılar neyi söyler,
Hadi şimdi de sen söyle bir tanem,
Duydum ki unutmuşsun…

Ve bir akşam vakti Karaova da güneş batarken,
Anlamadım nasıl oldu, ne oldu,
Birden uğurladın beni,
Seni sevdim diyerek ağladın...
Gitme, sensiz yapamam,
Erkeğimsin,evimin direğisin
Demeni beklerken ben;
Kolların sessizce çözülüverdi,
Tekerlekler bu kez beni götürüyordu,
Uzaklaştırıyordu,
Her zaman kınalımla neşeyle girdiğim kapının önünden,
Şaşkın ve bir heykel taşlığında uzaklaşıyordum.

Gözlerim donmuştu,ardıma bakamadım,
Arabanın camından sana son kez
El sallayamadım,
Ayrılık saatiymiş,
Sana son sarılışım, son görüşümmüş,
Bilemedim,

Gözlerim görmez oldu...
Siyaha boyanmış bir İstanbul gecesi sarıverdi beni ansızın.

Sevgilim,
Şimdi al benim sensiz ve soğuk tenimi sessizce
Götür koy Bozdağlar da
ceviz topladığımız ağacın altına.
Ve bir Fatiha oku ölen sevgililere...

Yavuz Peker
23:20 11.04.2007
İstanbul

Hiç yorum yok: