12 Aralık 2007 Çarşamba

SENSİZLİK


Sensiz dünyanın dağlarından
İnen son buhar damlacıklarını hissetmeyi
Sana giden
Yolun orta yerinde
Dönüp dönmemek arasında bocalamayı
Derin derin iç çekip,
Ah o gidişini seyretmek.
Dönüşünün olacağını bilip de,
Belli belirsiz seyretmek,
Kalabalığa karıştığını görmek son kez,
Ardından beni sarsan
Ama hiç kimsenin hissetmediği
O rüzgarı görmek,
Kavuşturmak kollarımı,
Kendi kendimi kucaklamak
Egoistçe;
Senin kadar olmasa da...
Sevmeyi sevilmeyi isterken delicesine
Kendi kanımla yoğrulup,
Tanımadığım sevgilileri anmak,
Aramak sonsuzda Bilinmeyeni köşede bekleyip.
Beni vuran her geceyi sevdim,
Nalet edercesine
Garip şey şu yaşamak,sevmek,
Sonra da tükenip gitmek.

(BU ŞİİR BİR ARMAĞAN İDİ)
1994

VEDA

"Bana allahaısmarladık demeyecek misin?"
Diye sormadım sana,
Sen de söylemedin bana
Gelecektin biliyorduk,
Vedalara ne gerek var bu güzel günde
-Ayrılıklar da biter ebet-
Elini tutup sıktım,öptüm yanaklarından,
Dost gibi,arkadaş gibi,
"Kendine dikkat et" oldu son sözüm
Başını salladın belrsizce
Ve zil çaldı...
Sen yoktun, kokun yoktu.

Mart 1993 den

4 Aralık 2007 Salı

FOÇA KARASI

Beni sensin…
Sen


Ören'de bir akşam vakti telaşı
Eve, evimize
Benzin yeter miydi ki…
Bu ne yağmur;tufan?

Bak işte yine Bafa ya tünele giriyoruz,
Elimi tutsana;
Demeye gerek mi vardı?

Unuttum mu acaba?
Neyi?
Yok kenarındaki kristalleri,Mazı ya girerken?
O heyecan; işte;Allah büyük….

Acar dede…okumadan geçme; benim yerime de oku,
Oradan Sümbül Efendi….
Ve Tuzla Dedesi,
Ya da orman içinde ki dede çiftlik yolunda…
Zuhuratbaba'daki kadın,nazarlıklar…bir şeyler elinde…

Boğaz'da….yatta değildik de…
Pazarlıkla balık ekmek de yenebilen bir teknede….
Lütfen bizi de çeker misiniz?
Ölümsüz mü oldu hatıralar?

Ermeni terzi…sana dikti….
Senin için…siyah…
Babam sana hediye etti ya…

Yalıkavak…ta sahilde Alman çeşmesi vardı ya….
Su alırız akşam üzeri,

Dur altındaki tohumları unutma…
Patlıcanlar biberler bahçede…
İkinci senesinde de üzerleri dolu….
Kocaman kuşlar havalanır; akşamları dallara tüner
Sesleri o kara başka,
Bir şeyler kokar…Toprak mı? Çiçek mi?
Ama ne kadar hoş neden ki?
Hava bu kadar maviyken;

Şimdi….

Dur…..Dur biraz. Ne kadar da hızlı…
Evleneceğiz…biz hocam…işte eşim…

Yalanlar da sıraya dizilirdi….
Mutlulukların sahte yatağında…
Bana yapma da başkasına yap; denmez ki…
Başkasına yaptığını bana da yap denmez ki…
Her şey yalandı…denmez ki…

Örenden Marmaris'e doğru…
Bir akşam vakti tozlu yola doğru…
Kimse de girmez o yola…iyi ki de girmişiz,
Bir kartal süzüldü ansızın üzerimizden,
ve bir domuz ailesi….tedirgin kaçışlarda…
Tilkiler koca kuyruklu….

Canımsın…seni çok seviyorum bir tanem….elini tuttum…
Sonsuz gidişlerde…
Birazı bodrum a giderken…
Birazı dönerken…
Birazı Karaova'da…
Evimde
Evimizde…
Kapıları mavi ;
Koyu mavi;
Öyle çıkardı elimden hep….
Çömlekçi de bir düğünde….
Hoca maviye boyar kapıyı, çerçeveyi;
Dur biz de boyayalım;
Ama bilmesin O….

Kuş Yolu'dur burası….üzüm gözler kenarlara bakar….
Dur….
O ne?....kaz ayakları…Yavuz….yarın börek yapayım sana…
Süleyman dede ye de götürelim….

Sen…sen dostum…
ben …ben mi?
Evet…
Neden?
Nereye böyle?
Hımmm…Ben Foça'ya gidicem…
Korktum…ne oldu? Karaova'da…ne vardı?
Kadınlar….Bodrumlu…
Has Bodrum'lu…Kimisi sevdalı…
Kimisi Zeytin tarlasında…
Çatlak elli kadınlar….
Kadınlar,….sahtesi de Karaova'da…sahte kadın da mı?
Sevgi nedir ki?
Müslüman kadın; okusa anlamaz; anlasa yapmaz;iyi
okur da süs yapar; anlamaz…yine namaz kılar…
Kadınlar…
Sonsuzluğun içine gömülmüş….mumcular da kadınlar…

Çok şükür….ne açız ne de açıkta…
Günlerce başında; aylarca…usanmadan…yılmadan….
Bir hastanın…
Kadınlar
Hastası var…
Hastanede kadınlar bahçede uyurlar aylarca….

Karaova da bir akşam vakti….gün bitti…
Her şey de bitti….
Kadınlar bitmezler…Güçlüdürler,
Umutları yeniden ekerler yüreklerine….
her sabah erkenden Karaova'da sımsıcak ekmek çıkar fırından!
Kadınlar…
Tütün dizerler…
Biz de tutarız bir ucundan…
O da dizer…Biz de tütün dizdik çok…
Zeytin topladık…
Eşek zeytinleri…
Sahibini bilmediğimiz tarladan…
Taaa sonra söyledik ona…helal et!

Ah….40 imza mı toplamadım sana…
Olmadı..
Olsaydı da…yine aynıymış…

Pideler soğumazdı …Eve gelirken;
Araba epey sürat yapabilirdi zaten de …
kimse yok ki yanımda ölecek?
O sağ kalırdı nasılsa…
ama ben dikkatliyim yine de…
Ölürsem pideyi yiyemezdi…

Asker yürekleri….hasret dolacak…
uğurlarken onları Harçlık ver
Yavuz…sıraya gir köy meydanında…adet burada…

Helal be sana davulcu,
Al maaşımdan en sona kalan 20 liği,
İstanbul bilir misin?
Yok yahu????
Vur o zaman;hadi;…..
Karakolda ayna var…….
Zurna sessizliği böyle mi deler Karaova düğününde?
Kalk da oyna hadi….kadınlar dizilmişler,
İyi oynamazsın da ne kadar güzeldi bu sefer neden?
Neden….Sevdiğin evde kaldı…aklına düştü!....
Ne kadar oldu ayrı düşeli ki…
Düğüne yalnız geldin…hadi…

Geceler…geceler
Yalnız kaldın…hasret ol hasret ol…br saat, iki saat hasret kal ki…
Soguk gecede….sımsıcak duy onu….
Canım desin….sana sarılsın….ben de desin…
Seni sevmesem yanında durur muydum?

Örende iki pideci, var…
Ve yatağan da…asıl en güzeli…
Hadi bankaya….yatağana….
Neden bu kadar uzağa?
Sıra yok burada….Hepsi bahane,
Tek sen sevdiğin için…
Didim deki ikincidir….
Tire mi….Urla bence…Tire köftesi orda yenirdi…

Işıklar dedesi…kim gider…kim gelir….
Taşları sökmüşler bak…
Papazın Kulesi burası….Sazlıca….burda mantar …bir tane…dev gibi…ayaklarım ağrır çok gidemem…
Burası…Barba Kosta , uydurma çatı yapmış….ömür boyu kalırım derdin de inanmazdım

Yıllar önce ….Loş farlar Kozbeyli'den Yeniköy'e doğru çekerken arabayı; arkada…
Dizlerimiz bitişirdi de
Yüreğin neden bu kadar çapardı….

Çanakta…da…
Çan Dede bayırında mantar mı var? Eski rum evinin önü…
Bir dokunuşta ayağınla, çıkarırdın otların arasından….

Dörttepe'de gazoz alalım; bir de ekmek….
Kil yatağı da çökmüş dedenin karşısında…

Ah o kadınlar…para vermezler diktirirler de elbiseleri…
Yağ gelir zeytin de Çömlekçi'de…
Hainler….işin şakası tabi...

Hainler ancak pusu kurar iyilere…
Hain olmaları yüreklerindendir;kapkara kötülük siyahı!
Sakın görmesinler mutlu insanları; hatta güzel öten kuşu!
Bin türlü planlar akıl erdirsene…
Bunlar insandan değildirler;olmazlar..
Öyle de değillerdir…
Ektiklerini biçmişlerdir de;
Bunu ne bilir; e de görürler….
Gözleri yoktur;
Aslında yürekleri de….
Ancak ….hırsı tanır onlar,sadece çıkarı….
aşkı mı? Bozulası aşkı ha!....hiç tanımadılar ki?
Ancak yok etmeli!...
Onlar gelirler…onlar gelince durur dünya…
Kapkararır….mavi bodrum göğü bile…
Onlar gelince kapanır
Çamur yağar…
Ve de pislik…diz boyu….
Ah o merdivenler…kirli ayaklarla pislenir….
Tutamağı mavi boyalı merdivenlerim…
Evim kirlenir…
Artık girilmez olur….
Girilmez…

Benim evim…
Geceleri beni….saklayan …gündüzleri
Işıl ışıl güneşli…
Sen kokan evime

Girilmez….
Kapı kiltli…
Kapımız kilitli….
Kapımız da yok artık bizim….
Orada…Ne varsa ölmüş…

Tek bir Foça Karası kaldı tertemiz….
O tek kalan
Son kalan….
Gittiğimi bilmediği için;
Capcanlı…
Gözleri yok ki;
Nasıl seyreder düğünü de solar?
Onu sök….
Yüreğimden kopar;
Seni aşkımla uçurduğum….istediğin yere dik!...
Üşenirsin…Bundan çok önemli işlerin olur senin bilirim….

Yolla bana….Cunda'ya değil;
Ağladığın duvara çizdiğin yerin bahçesine sanma;
Çörekler yediğin Ayvalık'ta değil!...

Sardes'e götüreceğim onu!....
Bozdağlar' a….
Ve seninle ….Seninle serinlediğimiz,çay içtiğimiz
Ceviz ağacının yanına….
Dikeceğim…
Aşkımızın anlamlı son durağı

Yeni sevgililer…
İhanet etmesinler sevgilerine
Aşkları ebediyen sürsün;
Kimse dokunmasın eğer;
Veremeyecekse sözü sevdiğine;
Ve bir üzüm tanesi yetecek sevene….
Bozdağlar'daki Foça Karası'ndan….

10 Ağustos 2007 Cuma

02.31 Urla…..

17 Eylül 2007 Pazartesi

Sevgili Gece



Şimdi son olacaksın anlaşılan,
Bitmeyen sabırların noktayı koyduğu
Cana tak eden acılara
Yeni yaraların ekleneceği son gecesin sen!
Çarenin tükendiği
Merhametin bittiği
Dünsüz,bugünsüz gece

Ey uykusuz gece! müjde!
Gündüzler de geliyor yanınıza,
Benimle birlikteysen eğer,
Bundan böyle aydınlığı hiç beklemeyeceksin!
Hep seninleyim
Sakın üzülme uyur da seni terkeder diye;
İstediklerinin hepsi mevcut bende:
Hangi tür acı istersin?
Ayrılık,hastalık,yoksulluk; ihanet,
Yoksa Ölüm??
Ya da ortaya şöyle bir karışık mı?
Nasıl istersen!
Malzememiz bol, evvelallah!
Bir 70 lik açar
Senin boyunca Uzun uzun içeriz!
Alabildiğine arabesk olmalısın!
Tüm acılı şarkıları
Dinlemeliyiz; hem de ard arda!
Taa uzaklardan
Yankı yapa yapa gelenlerini;
Yıllardır yoldan belden,
Kulaklarımıza dikilip de
Bir türlü düşmeyen şarkıları!


Öyle ne kibar konuşacak
Ne de sanat yapacağım!.

Sözlerin
en açığı,
en edepsizi;
En İçe işleyeni,
Taş gibi yüreğe oturanı;
En kabası,
küfür gibi,dil yarası açanı!
En alçağı,
İsyankarı,
Hain bir kurşun gibi
Ansızın yere seren cinsinden olanı!
Söylenmeli aslında senin yanında
Sana en yakışanı da bu değil mi?
Ey sevgili gece!
Ama yapamıyorum değil mi?

Sana da müjde sevdiğim
Yenildim; sonunda sen beni yendin!
Savaşı reddeden kaleye saldırdın!
Ben kalemi savundum, o kale senin de değil miydi?
Ben seni dünden çok sevmeye uğraşırken
Sen hem sevgini
Hem de beni tüketerek yendin!,
Zaferin kutlu olsun,
Gündüzler senin geceler benim olsun
Mutluluklar senin
Mutsuzluklar da Benim olsun!
Hep böyle olmadı mı?
Bu defa da olsun ne çıkar?
Her zaman ki gibi,
Zaferin kutlu olsun!


Ne kadar istesek de olmayacak anlaşılan.
Onca emeklerin "helal olsun" denerek
Harcandığı yıllar...
Hepsi boşmuş meğerse!
Helal olsun; aşkolsun be!
Konuşulacak bir şeyler olabilseydi keşke,
Ayrılık çanlarının doyumsuzca çaldığı
Her şeyin bittiği uğursuz ve sevgili gece!
Hadi çağır arkadaşlarını ve uğurla beni


21:40 11.11.2005
Yavuz Peker

Sarı Çicek


Sarı bir çiçektir ihtimal
Bir begonvil değildir
Benim üzerimde bitecek
O sarı çiçektir

Ağlayamaz seni göremez
Deniz mi kokar, yosun mu?
Yıllar bitmez kederiyle ağlarken
Bir gün gelen yağmurdur, güneştir
Çok eskilerden gelir beyaz evime
Ölüler de diridir-diriler de ölü
Ve ben de terk ederim kendimi
Bir sarı çiçeğin altında

Sonbahar çiçeklerini koklarım
Vazoda sonbahar çiçekleri
Bahçeye ekerdik yazın
Mor begonvili göremezsin
Attığım adımlar eve, ev nerede?

Evimin duvarları beyaz, yerleri beyaz
Sazımın sesi çarpar duvara, çiçeklere de
Çiçekler daha da eski kokar
Özendikçe kınalı kadın
O isterse katılır bana
İstemezse ben
Göremediğin begonvillerle yanarım
Ağlayamayan çiçeklerime bakarım
Tepeden tırnağa değişir dünya
Eski bir ruh olurum
Önce ölür yine dirilirim
Belki aynı çiçektir
Benim üzerimde bitecek
O sarı çiçektir.

Yavuz Peker
1997-1999 Bodrum

Melankoli


"Yapacaksan bir şeyi
İşte böyle yapacaksın "
Diyemiyorum
Benliğimi saran melankoli
Taş gibi ağır içimde
Kaldırıp atamıyorum

Bin yıllık denizi
Hatta sımsıcak güneşi
Koklayıp sevemiyorum.

Bir uzansam gökyüzüne
Dalsam zümrüt sularına egenin
Baksam saatlerce
Bir çocuğa, bir taşa
Bir kucaklasam seni doyasıya
Uçsam sınısız ve özgürce senle

İşte düşünüyorum
Ama çaresiz
Yapamıyorum
Ekim 92

O kadın


Ben o kadını anlamamışım
30 yıl mı geçti ne?
Daha az değil,

Yeşil parkam sarı duvardaki çivide asılıydı.
Kar yağıyordu dışarıda,
Ben bir hayvan gibi yüklenirken bedenine.
Ne hisseder, ne beklerdim ki başka o anda senden,
Kapkara gözlerindeki
Ürkek bakışlarda kurtuluş umutlarıydı,
Acınası pırıltılarla,
Bende şekillendirmeye çalıştığın.
Otuz yıl sonra görüp,
Beni bir sonbahar gecesinde
Ansızın ağlatan!.

Beş dakikada benim tüketip bitirdiğim,
Senin yitirdiğin her şeydi, öyle değil mi?

Yeni bir dünyaya seni taşıyacak adama,
En son verilecek hazineni üç kuruşa sundun,
İki serseri arkadaşım beni bekliyordu dışarıda sabırsız...
Ayakkabılarım kirli divanın yanında dururken.

Sen kim bilir neredesin O kadın,
Çileli bir yaşamın olsa da ölmemiş ol, ne olur,
Ne ben seni; ne de sen beni tanıyabiliriz artık;
Olsun, daha ölmemiş ol ne olur,
Aynı gökyüzünün altında ol!
Ve ben bunu bileyim, görmesem de seni.

Türlü yalanları sırf kaçmak için sıralarken oradan,
Parkamı ellerinden zorla çekmeyeceğim korkma!
Saklamaya çalıştığın ayakkabılarımı vermesen de,
Ağlayarak sarıldığın kollarını bedenimden çözmesen de
Ne utanır ne kızarım sana artık!
Kara gözlerindeki ışıltıları söndürmem,
Ne de yaslanırım sana öylesine!.

Kimdin, bunca yıldan sonra ,
Aklımı çalıp, içimi ezerken
Beni yanına alan kadın,
Bana yalvarıp,
Gitme,beni de götür deyişin
Şimdi bıçak gibi saplanıyor yüreğime...
Ve seni o gitgide soluklaşıp ufalan ışıkların ardında,
Sarhoş nefeslerindeki aşağılamalarla baş başa
Bırakıp giden ben.

.
Hem okudum, hem de yazdım,
Bir yaşam sonsuz yaşam kadar değerliydi
Hani hayatın değeri nerede?
Nefretten öte bir şeyler,
Kendime duyduğum.


Seni bulur görürdüm,
Ne olur ölmemiş ol,
Soluğunun sıcaklığı gökyüzüne doğru gitsin.
Gözlerin baharda yeşillenen asma yapraklarını gürsün;
Sen bahçendeki sardunyaları sularken,
Çocukların gelsin, kucaklarında bebekleriyle
Ellerini öpsün bir bayram günü...

Galiba Anadolu’nun ortalarından bir yerdendin
Veya öyle de olsun;
Soluk, yorgun ve sefil dünyanda,
Benden yalvararak istediğin ışığı vermekten korktum,
Senden kurtulduğuma sevinmiştim...
O kadın,
Ben elimi çeken suçluyum,
Senden özür diliyorum
Beni affet ne olur...

Yavuz Peker
6 ekim 2002
Çömlekçi

seni seviyorum


seni seviyorum
bu ilk akşamüstü
Olanı biteni çıkarıyoruz derinlerden
tedirgin ama emin
yasak yaşamalardan kaçar gibi
gözlerine sığınıyorum
ağırlıyorsun
eski bir tanıdık kadar mutluyum
aynı anda görüyoruz sevdiklerimizi
seni seviyorum
bu ilk akşamüstü
kuşlar havalanıyor
daha uzaklara
bu ilk akşamüstü
kara bir bulut sevdiğim şeyleri örtüyor
küfretmek geçiyor içimden
duruyorum
seni seviyorum
acı dolanıyor
suskun kalıyoruz acını parmak uçlarında
seni seviyorum
ilk akşamüstü....

Foça 3.9.92

Eyüp'te Akşam












Her akşam oluşunda ordayım biraz,
Bir bankın üzerinde oturuyorum....
Akşamın serinliği içimi ürpertirken.
Sessizce çarşıda...
Göveç yediğimiz dükkanın önündeyim.
Eyüp te Akşam mı oluyor yine?
insanlar evlerine mi gidiyorlar?
Ve güvercinler yuvalarına.
Mezarlar sessizlik ve karanlığa hasretti.
Milyonlarca ruh gezdi gördü...
Umutlarını ekti...
Burası Eyüp, başka yer değil...

Sevgilim...
Hani bir daha, sonra bir daha gidecektik?
Göğe açılan ellerin neler diledi?
Neler dilemişti de yoksun?
Ve neler dilerdi acaba şimdi?

Eyüp Sultan orada
Camisi ve Mezarları ile...














02:38 18.09.2007 URLA

Neden

Beni sensin…
Sen
Ören de bir akşam vakti telaşı
Eve, evimize
Benzin yeter miydi ki…
Bu ne yağmur; tufan?
Bak işte yine Bafa ya tünele giriyoruz,
Elimi tutsana;
Demeye gerek mi vardı?
Unuttum mu acaba?
Neyi?
Yol kenarındaki kristalleri, Mazı ya girerken?
O heyecan; işte;Allah büyük….
Acar dede…okumadan geçme; benim yerime de oku,
Ordan sümbül efendi….
Ve tuzla dedesi,
Ya da Orman içinde ki dede çiftlik yolunda…
Zuhuratbaba daki kadın,nazarlıklar…bir şeyler elinde…
Boğazda….yatta değildik de…
Pazarlıkla balık ekmek de yenebilen bir teknede….
Lütfen bizi de çeker misiniz?
Ölümsüz mü oldu hatıralar?
Ermeni terzi…sana dikti….
Senin için…siyah…
Babam sana hediye etti ya…
Yalıkavak…ta sahilde alman çeşmesi vardı ya….
Su alırız akşamüzeri,
Dur altındaki tohumları unutma…
Patlıcanlar biberler bahçede…
İkinci senesinde de üzerleri dolu….
Kocaman kuşlar havalanır; akşamları dallara tüner
Sesleri o kara başka,
Bir şeyler kokar…Toprak mı? Çiçek mi?
Ama ne kadar hoş neden ki?
Hava bu kadar maviyken;
Şimdi….
Dur…..Dur biraz. Ne kadar da hızlı…
Evleneceğiz…biz hocam…işte eşim…
Yalanlar da sıraya dizilirdi….
Mutlulukların sahte yatağında…
Bana yapma da başkasına yap; denmez ki…
Başkasına yaptığını bana da yap denmez ki…
Her şey yalandı…denmez ki…
Örenden Marmaris e doğru…
Bir akşam vakti tozlu yola doğru…
Kimse de girmez o yola…iyi ki de girmişiz,
Bir kartal süzüldü ansızın üzerimizden,
ve bir domuz ailesi….tedirgin kaçışlarda…
Tilkiler koca kuyruklu….
Canımsın…seni çok seviyorum bir tanem….elini tuttum…
Sonsuz gidişlerde…
Birazı bodrum a giderken…
Birazı dönerken…
Birazı Karaova da…
Evimde
Evimizde…
Kapıları mavi ;
Koyu mavi;
Öyle çıkardı elmden hep….
Çömlekçi de bir düğünde….
Hoca maviye boyar kapıyı, çerçeveyi;
Dur biz de boyayalım;
Ama bilmesin O….
Kuş yoludur burası….üzüm gözler kenarlara bakar….
Dur….
O ne?....kaz ayakları…Yavuz….yarın börek yapayım sana…
Süleyman dede ye de götürelim….
Sen…sen dostum…
ben …ben mi?
Evet…
Neden?
Nereye böyle?
Hımmm…Ben Foça ya gidicem…
Korktum…ne oldu? Karaova da…ne vardı?
Kadınlar….Bodrumlu…
Has bodrum lu…Kimisi sevdalı…
Kimisi Zeytin tarlasında…
Çatlak elli kadınlar….
Kadınlar,….sahtesi de karaova da…sahte kadın da mı?
Sevgi nedir ki?
Müslüman kadın; okusa anlamaz; anlasa yapmaz;iyi
okur da süs yapar; anlamaz…yine namaz kılar…
Kadınlar…
Sonsuzluğun içine gömülmüş….mumcular da kadınlar…
Çok şükür….ne açız ne de açıkta…
Günlerce başında; aylarca…usanmadan…yılmadan….
Bir hastanın…
Kadınlar
Hastası var…
Hastanede kadınlar bahçede uyurlar aylarca….
Karaova da bir akşam vakti….gün bitti…
Her şey de bitti….
Kadınlar bitmezler…Güçlüdürler,
Umutları yeniden ekerler yüreklerine….
her sabah erkenden Karaova da sımsıcak ekmek çıkar fırından!
Kadınlar…
Tütün dizerler…
Biz de tutarız bir ucundan…
O da dizer…Biz de tütün dizdik çok…
Zeytin topladık…
Eşek zeytinleri…
Sahibini bilmediğimiz tarladan…
Taaa sonra söyledik ona…helal et!
Ah….40 imza ı toplamadım sana…
Olmadı..
Olsaydı da…yine aynıymış…
Pideler soğumazdı …Eve gelirken;
Araba epey sürat yapabilirdi zaten de …
kimse yok ki yanımda ölecek?
O sağ kalırdı nasılsa…
ama ben dikkatliyim yine de…
Ölürsem pideyi yiyemezdi…
Asker yürekleri….hasret dolacak…
uğurlarken onları Harçlık ver
Yavuz…sıraya gir köy meydanında…adet burada…
Helal be sana davulcu,
Al maaşımdan en sona kalan 20 liği,
İstanbul bilir misin?
Yok yahu????
Vur o zaman;hadi;…..
Karakolda ayna var…….
Zurna sessizliği böyle mi deler Karaova düğününde?
Kalk da oyna hadi….kadınlar dizilmişler,
İyi oynamazsın da ne kadar güzeldi bu sefer neden?
Neden….Sevdiğin evde kaldı…aklına düştü!....
Ne kadar oldu ayrı düşeli ki…
Düğüne yalnız geldin…hadi…
Geceler…geceler
Yalnız kaldın…hasret ol hasret ol…br saat, iki saat hasret kal ki…
Soguk gecede….sımsıcak duy onu….
Canım desin….sana sarılsın….ben de desin…
Seni sevmesem yanında durur muydum?
Örende iki pideci, var…
Ve yatağan da…asıl en güzeli…
Hadi bankaya….yatağana….
Neden bu kadar uzağa?
Sıra yok burada….Hepsi bahane,
Tek sen sevdiğin için…
Didim deki ikincidir….
Tire mi….Urla bence…tire köftesi orda yenirdi…
Işıklar dedesi…kim gider…kim gelir….
Taşları sökmüşler bak…
Papazın kulesi burası….sazlıca….burda mantar …bir tane…dev gibi…ayaklarım ağrır çok gidemem…
Burası…barba Kosta , uydurma çatı yapmış….ömür boyu kalırım derdin de inanmazdım
Yıllar önce ….arabanın loş ışılarlı kozbeyliden yeniköye doğru çekerken arabayı; arkada…
Dizlerimiz bitişirdide
Yüreğin neden bu kadar çapardı….
Çanakta…da…
Çan dede bayırında mantar mı var? Eski rum evinin önü…bir dokunuşta çıkarlar otların arasında….
Dörttepe de gazoz alalım; bir de ekmek….
Kil yatağı da çökmüş dedenin karşısında…
Ah o kadınlar…para vermezler diktirirler de elbiseleri…
Yağ gelir zeytin de Çömlekçi de…
Hainler….
Hainler ancak pusu kurar iyilere…
Hain olmaları yüreklerindendir;kapkara kötülük siyahı!
Sakın görmesinler mutlu insanları; hatta güzel öten kuşu!
Bin türlü planlar akıl erdirsene…
Bunlar insandan değildirler;olmazlar..
Öyle de değillerdir…
Ektiklerini biçmişlerdir de;
Bunu ne bilir; e de görürler….
Gözleri yoktur;
Aslında yürekleri de….
Ancak ….hırsı tanır onlar,sadece çıkarı….
aşkı mı? Bozulası aşkı ha!....hiç tanımadılar ki?
Ancak yok etmeli!...
Onlar geliler…onlar gelince durur dünya…
Kapkararır….mavi bodrum göğü bile…
Onlar gelince kapanır
Çamur yağar…
Ve de pislik…diz boyu….
Ah o merdivenler…kirli ayaklarla pislenir….
Tutamağı mavi boyalı merdivenlerim…
Evim kirlenir…
Artık girilmez olur….
Girilmez…
Benim evim…
Geceleri beni….saklayan …gündüzleri
Işıl ışıl güneşli…
Sen kokan evime
Girilmez….
Kapı kiltli…
Kapımız kilitli….
Kapımız da yok artık bizim….
Orada…Ne varsa ölmüş…
Tek bir Foça karası kaldı tertemiz….
O tek kalan
Son kalan….
Gittiğimi bilmediği için;
Capcanlı…
Gözleri yok ki;
Nasıl seyreder düğünü de solar?
Onu sök….
Yüreğimden kopar;
Seni aşkımla uçurduğum….istediğin yere dik!...
Üşenirsin…Bundan çok önemli işlerin olur senin bilirim….
Yolla bana….Cunda ya değil;
Ağladığın duvara çizdiğin yerin bahçesine sanma;
Çörekler yediğin Ayvalık da değil!...
Sardes e götüreceğim onu!....
Bozdağlar a….
Ve seninle ….Seninle serinlediğimiz,çay içtiğimiz
Ceviz ağacının yanına….
Dikeceğim…
Aşkımızın anlamlı son durağı
Yeni sevgililer…
Hainlik etmesinler sevgilerine
Aşkları ebediyen sürsün;
Kimse dokunmasın eğer;
Veremeyecekse sözü sevdiğine;
Ve bir üzüm tanesi yetecek sevene….
Bozdağlar daki Foça karasından….

10 Ağustos 2007 Cuma
02.31 Urla…..

Elveda

Sevgilim
Bir türlü anlatmayı başaramadıklarımı belki bu şekilde ifade edebilirim.
Seninle kaderin garip bir oyunu ile tanıştık ve öyle bir noktaya geldik ki; artık evlenmemiz de kaçınılmaz oldu. Çünkü birbirimizi çok da sevmiştik. Bunun hep tartışılan yanı oldu, olacaktır. Sevginin her şeyi halletmediğini zaman içinde yaşayarak gördük. İnsanların birlikte mutlu yaşayabilmeleri için önce saygı olmalı; sevgi olmadan ise hiçbir güzel şey yapılamaz.

Yaşadıklarım an an gözümün önüne geliyor…en çok da sen uyurken. Sessizce yatağında uyurken geceler boyu nöbet tutmaya alışık olduğumdan , bilirsin gecelerin benim dostum olduğunu. O sessizlikte birden bir şiirimi açar dinlerim ya da bir şarkı…Birden aklıma neler gelir…Bu nasıl rengarenk bir dünyadır!. Konuştuklarımız aklıma gelir. Unutamam, hiçbir yaşadığımız anı. Saniye saniye canlanır gözümde. Foça, İzmir, Yalıkavak, Yozgat, Bodrum; Çömlekçi, Ve Mumcular. Ortak dostlarımız…Hangi anı unutulabilir ki?. Tek tek söylediklerin düşer aklıma. Gözlerimden sessizce yaşlar akar. Bazen bir gül bahçesi bazen arkamdan sokulan bir hançer olan sözlerin. Ama yaşamın içinden, merhametsizce vuran, bazan da içinde özür saklı olan sözlerin….
Seni sevindirmek benim için öylesine eğlenceli ve zevkli idi ki…Bu çoğu zaman başıma parasızlık gibi bir dert de açtı!. Seni bir tarlaya bırakıp orada mantar bulmanı seyretmek en büyük zevklerimdendi mesela. Ya da Bozdağlar da kapının hemen önüne gelen köylü kadından süt alıp kaynatman. Bunu bana anlatman. Yemek yedikten sonra şükretmen…Bana tertemiz giysileri hazırlayıp koyman. Senin yeni bir şeyi eline alıp hoşuna gitmesi kadar çok az şey zevk verirdi bana. Ve bana ne kadar inandığını şu an için bilemem. Ama gerçekten de ne yaptı isem senin içindir. Birlikte olduğumuz tüm süre içinde bir kere de olsa; en kızgın zamanımda da olsa senin için asla art niyetli bir şey düşünmedim; kötü bir plan yapmadım. Hastalığımda benimle doktora gelmek istemediğin zamanlarda, belki de başkalarıyla gidebileceğim halde ben gitmedim; biliyorsun; son anlara kadar. Nedendir sence? Bilemezsin ki!. Çünkü öyle düşünüyordum ki; sen mutlaka benimle geleceksin; bana sevgi ve şefkat göstereceksin!. Çünkü sadece senin göstereceğin ilgi bana iyi gelirdi. Sadece senin başımda durman bana huzur verirdi. Senin için her şeyini vermiş bu adamın zor anında yanında bulunmak sana da huzur verirdi. Ve ben de senin beni sevdiğini böylece çok daha iyi anlayabilirdim. Çünkü aksi halde seni kaybetmiş sayılırdım ve bu benim için kazanılmış bir mücadelenin ellerimle geri verilmesi gibiydi. Ve sonunda kalbim hastalandı; aynı sebeplerden boşu boşuna ayağımın yarısını kaybettim...

Beni en çok üzen şey yine de senle konuştuklarımızın, senin istediklerini yapamamamızdır. Hep Babaannemi görmek istedin, Kastamonu ya köye gidecektik; seni İnebolu ya da götürecektim!. Hani Gönen e kaplıcalara gidecektik? Hani İstanbul a gidecektik; Yuşa Peygamberi ziyarete, Eyüp Sultan Hazretlerini ziyarete, öylesine hasretim ki oraya, bilirsin.Zuhurat Baba ya, Kocamustafapaşa ya,bilmediğimiz ama bulacağımız bir dolu yatırlı ziyarete, ve iyileştikten sonra annemin babamın iki senedir soramadığımız hatırları için gidecektik.Ve senin elinden belki de son sıcak çorbalarını içeceklerdi!. Hani boğaz da balık tutacaktık??? Oltalarımız İstanbul da öylece duruyor!.…Belki de Mardin e , Hatay a gidecektik, hani yine o güzelim Bozdağlar a …Orada bir dağ canlısı gibi sarp yamaçlara tırmanıp yine kestane toplayacaktın belki de. Ne oldu? Neden gidemedik? Para mı sence tek neden?.
Ben hastalığın ağrıları ile kıvranırken hayata tekrar dönmek için ne kadar savaş verdim bilirsin. Yatağımda gözümü yumup hayallere daldığımda; senin hayran olduğum hayalinle avunurdum; bana bakan güzel gözlerinle, heyecanlı ve sevecen halinle yemek yaparken, bahçede uğraşırken…O yumuk yumuk hallerine bayılırdım. Tuhaf değil mi ; söylediklerim, çeşitli nedenlerle beni sancılarım ve yalnızlığımla başbaşa bıraktığında da böyleydi!. Foça da deniz kenarında balık tutup eve geldiğinde heyecenla onları bana göstermeni az mı hayal ettim. Ve hastayken; sancılarım azalmış; ama geçmemiş de olsa razıydım; yeter ki bir gün batımında kendimize ait evimizde ve başbaşa bana tazecik yeşilliklerden has zeytinyağlı sirkeli bir Ege salatası ve yanında çakı gibi taze küçük Foça balıkları kızarttığın günü görebilseydim!. Seni orada tanıyıp orada sevmiştim!. her şeyimi orada terkettim; herşeyimi orada kaynbetmiştim. Seni kazanmaktı kazancım.Oysa o da yalanmış .Ben herşeye rağmen var gücümle yuvamı ayakta tutabilmek için öyle uğraştım ki…sonunda başaramadım, param da bitti sağlığım da ve evliliğim de uçtu gitti!.

Ben kendi adıma evliliğimiz bozabilecek her şeyden; ama bunlar ne olursa olsun; hep uzak durdum. Eski alışkanlıklarımı değiştirdim, terkettim. Üretme gücümü bile yitirdim.Gazetelerden; ortalığı dağınık gösteren boyalarımdan; resimlerimden; divanların altına saklanan kitaplarımdan uzak kalabildim. Ama bunlara katlandım; ve ama kimseye yuvama müdahele ettirmedim. Olmadı. Sağlık olsun diyeceğim; o da olmadı; yine de buna şükür demeliyim.
Çok zor olsa da söylemesi., artık yolun sonuna geldiğimizi görüyorsundur.Son İstanbul ziyareti ve babanın vefatı da beklenen düzelmeyi sağlayamadı... Söylenecek tonla söz var ama, oturup konuşmaların daha öncekiler gibi bir şeye yarayamayacağı kesin. Çünkü konuşmanın imkansızlığı kesin. Olanlar olmuş ve de halen olmaya devam etmekte. Hiç acınmadan kollayıp koruduğum yuva yıkılıyor. Ailem üzerinde söz söyleme ve karar verme hakkını tamamen kaybettim. Artık geri dönüşü olmayan bir yola girildi. Bir zamanlar çok sevdiğim; ama sonraları beni maddi, manevi sağlık açısından felaketlere sürükleyen Bodrum ve Mumcular ve buralardaki saygın dostlar inşallah sana uğur getirir. Ben sana bundan sonraki yaşamında sevdiklerinle birlikte mutluluklar diliyorum. Hakkında kötü konuşmayacak; sadece “olmadı” diyeceğim. Ancak asla seninle yeni bir birliktelik düşünmeyeceğim. Tekrardan kısır bir döngünün içine girmenin hiç bir mantığı yok. Artık ben sensizim ve sen de bensiz.Umarım ki sen de beni gıyabımda korur ve bundan sonraki yaşam şekillerimiz ne olursa olsun; sıkıntı yaratacak girişimleri engellersin. Seni asla unutamam. Gücüm yerinde olduğunda ve senin de ihtiyacın olduğunda yardımım seninledir. Şunu öğrendik böylece ikimiz de…Sevgi her şeyi halletmiyormuş, hele zamanla tek taraflı hale dönüşünce...
Elveda...

26 kasım 2006 sabaha karşı 3.22
Mumcular-Bodrum ve 11 ocak geceyarısı 2007 Foça da bir iki kelime (Hiç bir şey değişmemiş)